***

Bu Blog'da: Ünlü isimlerle yapılan röportajlar ve hikayeleri, gidilen workshop'lar, izlenilen; film-tiyatro-konser notları ve hafta sonu önerileri yer almaktadır.

...

10 Aralık 2012 Pazartesi

Kerem Eser: “Bir kasa portakalla başladım işe!”


En değerli Jonglörlük malzemelerinin portakallar olduğunu belirten başarılı bir isimle Cihangir’de buluştuk sizler için. Jonglörlük, illüzyon, unicyle, clown oyunculuğu ve gösteri sanatlarının birçok uzmanlık alanını bir araya getirerek “Kerem Eser Show” sahne performansıyla büyük ilgi gören Kerem Eser yani çocukların tanıdığı nam-ı değer Bay Paytak ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Söyleşimiz sırasında küçük bir gösteri yapan Kerem Bey, herkes gibi bana da “Nasıl yani, bu nasıl oldu şimdi?” şeklinde cümleler kurdurttu yaptığı küçük hamlelerle.

En zor sorudan başlayarak bize kendinizi anlatmanızı istiyorum sizden. Bu işe nasıl başladınız? Hobi olarak neden bu mesleğe merak sardınız ve sonrasında işiniz oldu?
Doksan bir yılı itibariyle görsel sanatlara ilgim baladı –ki on yaşlarındaydım o zaman. Ancak dokümana dair hiçbir şey yoktu. İlk ilizyonla başladım işe. Hatta ilk malzemem şaka dükkanlarında satılan kutulardandı. Hani içinde bir şeyi kaybettiklerinizden. Sonra babam yurt dışı gezisinde bana  birkaç illizyon malzemesi getirdi. Onlar da beni iyice teşvik edince illizyona daha bir merak sardım. İlizyonda kendi kendine bir şey yapmak çok zor. Dediğim gibi ne malzeme vardı ne de bir bilgi. Tek bir parça için Ankara’yı talan ettiğimi bilirim. Bir oyun yapacağım ve tam yuvarlak sürahi mi lazım bunun için. Tam yuvarlak olmalı. Bunun içinde istediğimi bulana kadar dolaştığımı hatırlıyorum. Çok zorlandım yani. Dayım benim dikkatimi çekmek için portakalları alır, jonglörlük yapardı. Derken babam eve bir kasa portakal getirmişti bir gün. O gün benim bu işe başladığım gündür. Dokusu, ağırlığı ve yumuşaklığı ile dört dörtlük bir jonglörlük malzemesidir portakallar bu arada. Ne yapmam gerektiğini çizdim, düşüne düşüne de yaptım. Okula götürür, portakallar patlayana kadar yapardım ki o zamanlar bu işin ne olduğunu bile bilmiyordum. Jonglörlük kavramı daha yeni yeni bilinmeye başlandı. Bizde bir de böyle bir durum var. Her şey zorlayıcı bir şekilde devam etti yani.

Zor değil mi?
Mantığını ve matematiğini çözdükten sonra gerisi geliyor… Sonuç olarak kendimi Jonglörlüğe daha yakın hissettim. Bir baktım jonglör oluvermişim 2-3 yıl içinde. Dışarıda bile antrenman yapıyordum. İlk nubetlarımı pet şişelerden yaptım. Yurt dışına giden herkesten malzemeler istedim. Yaklaşık beş yıl sonra doksan altı yılında bir jonglör giderken nubetlarını bana bıraktı. Benim için harika bir şeydi. Ayırmazdım yanımdan. Reklam tabelasından çember yaptırdım, tabi kenarları kesik kesik olduğundan ellerim kanaya kanaya çalıştım. İnatla devam ettim her şeye.

Siz aynı zamanda kurumsal firmalara, çalışanlarına da eğitim veriyorsunuz. İçeriğinden bahsedebilir misiniz?
İnsanların gündelik objelerle neler yapabileceklerini anlatıyorum özetle bu eğitimlerimde. Yakın planda illizyon ama etkili oyunlar yapıyoruz. İllizyon ve jonglörlükte aynı anda hem sağ hem de sol beyninizi kullanıyorsunuz. Vücudunuzun iki yanını da kullanabilmeyi öğretiyor jonglörlük insana. İnsan mutlu olduğunda, eğlendiğinde rahatlıyor. Eğitimlerimin amacı da bu oluyor.
Bu işi neden yapıyorsun diye çok soruyorlar mı?
Evet! Ben de onlara; mesela, “basket oynuyor musunuz” diye soruyorum ve “evet” dediklerinde işte ben de bu sporla, bu işle mutlu oluyorum diyorum. Burada bir paylaşım söz konusu. Ben bunu yaptığımda, siz mutlu olduğunuzda bende mutlu oluyorum. Sizi nasıl şaşırttım ya da kandırdım diye değil ki zaten amacım kandırmakta değil. Mutlu olduğunuz zaman ben de eğleniyorum. Yoksa ben kendi kendime bir sürü top çevireyim hiçbir anlamı olmaz.
Yaptığınız işleri bize de öğretin diyenler oluyor mu?
Evet, neden bize öğretmiyorsun, kimseye söylemeyeceğim diyenler oluyor. Hatta üniversiteden bir arkadaşıma ders anlatan arkadaşları ona küsmüşler. Biz sana ders anlatıyoruz ama sen bizimle paylaşmıyorsun sırlarını diye. Her işin bir etiği vardır. Paylaştığınızda işin büyüsü kaçar. Ama bu işle uğraşan bir arkadaşıma yol göstermek adına tabii ki paylaşırım o ayrı bir konu.

Çocuklarla aranızda da bir bağ var sizin. Paytak karakterinden bahsedebilir misiniz?
Ben televizyonda konuşmayan bir karakteri canlandırıyordum. Herkesin becerdiğini beceremeyen ama kimsenin yapamadığını da yapabilen bir karakter. Olayları istemeden çok enteresan yollarla çözüyor. Konuşmayan bir karakter olduğundan işitme engelli okullarını gezmiştim bende. Bu arada işim gereği gösteri sanatlarını araştırırken pandomim eğitimlerine katılmıştım, çünkü beden dili, sahne duruşunuz çok önemli. Doğru oynamak başka bir şey doğal oynamak başka bir şey… Konuşmadan bir şey anlatmak çok zor. Belli temel kelimeleri ve cümleleri de öğrendim. Hatta bazı insanlar benimde işitme engelli olduğumu düşünmüşler. Çocuklar çok mutlu oldular, onların karşısında onları mutlu eden ve onlar gibi olan birini gördüklerinde. Dört buçuk milyondan fazla işitme engelli var ülkemizde. Bunu yapmaktan işitme engellilere ulaşmaktan çok mutlu oldum. Bunun içinde çalışmalarım devam edecek.

Gösterinize, şovunuza gelsinler çünkü;Eğleneceksiniz, rahatlayacaksınız, gösteri sanatlarına ilgileri varsa gelsinler, çünkü bazen küçük küçük şeyler öğretebiliyorum. Gösterimde her şeyi kullanıyorum. Şov izlemek için gelsinler kısacası.

Sizi tanımlamam gerekirse hangi sıfat daha doğru olur bilemedim şimdi?
Ben içine; illizyonu, jonglörlüğü, ateş nubetlarımı kullanan bir şovmenim.

Bu işe merak saran ailelere, çocuklara neler söylemek istersiniz?
Çocuklarımıza önce sabırla devam etmesi gerektiğine öğretmeliler. Sabır isteyen bir iş. Bu bir heves işi olmamalı. Beden koordinasyonlarının iyi çalıştıklarını, daha iyi olduklarını görecekler. Meditasyon gibi bu.

Gösteri ile ilgili bilgiler almak için: www.keremeser.com adresinden ulaşabilirsiniz.

2 yorum:

  1. Kızım anaokuluna giderken onların okulunda Paytak olarak gösteri yapmıştı , çok hoştu :)

    YanıtlaSil
  2. çok güzel bir söyleşi olmuş

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...