***

Bu Blog'da: Ünlü isimlerle yapılan röportajlar ve hikayeleri, gidilen workshop'lar, izlenilen; film-tiyatro-konser notları ve hafta sonu önerileri yer almaktadır.

...

19 Haziran 2015 Cuma

Hakan Bulut ile neler neler konuştuk

Büyümeyen bir çocuk mu, asi ruhlu bir genç misin?
Sanırım büyümeyen bir çocuğum, çünkü oyun oynamayı hala çok seviyorum.
Takıntılı mısın?
Ayaklarıma basıldığı zaman cinlerim tepeme gelir.
Elinde çiçekle dolaşan kişilerden mi yoksa o çiçeği kimse görmeden verenlerden misin?
Elimde hiç çiçekle dolaşmadım. Hayatımda da bir kez çiçek göndermiştim zaten.
Hayalperest mi, gerçekçi bir kişilik misin?
Hayallerin ne kadar büyükse gerçekleşme olasılığın da o kadar büyüktür bana göre. Hayal kurarsan oraya ulaşana kadar üzerinden geçtiğin yollardan birçok şey öğrenirsin. Ben bu işe girdiğimde oyun oynamanın hayalini kurmamış olsaydım, oynayamazdım.
Hakan Bulut dediğimde akla ilk gelen Seksenler dizisindeki “Butik Ali” olsa da öncesi ve sonrası var elbette. Buralara hiç de öyle soy ismi gibi bulutların üstünde yol alarak gelmemiş. 19 yaşından beri ciddi bir uğraş içerisine girmiş. Klasik aile düşüncesinden dolayı oyuncu olacağım değince resti görmüş. Kendi uğraşıyla Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne girmiş, eğitimini tamamladıktan sonra burada hoca olarak çalışmaya başlamış. İlk oyununu izledikten sonra ailesi tamam artık sen bunu çok istiyorsun diyerek restlerini geri çekmiş… Sonrası ise çok güzel bir şekilde ilerlemiş… Nefes Vatan Sağolsun, Seksenler, Mandıra Filozofu ve şimdi Yapışık Kardeşler projelerinden de anlaşıldığı gibi dört de dört doğru projelerle karşımızda oldu. Beşinci projende yanlış yapma lüksün yok dediğim de The Ritz Carlton Oteli’nin terasında boğaza karşı çayımızı yudumlarken, biraz da nasıl biri olduğunu konuştuk. Kavga gürültüyü sevmem, düzeni ve yemek yapmayı ama en çok da vosvosumla yolculuğa çıkmayı severim dedi. Bir de çok çalışmak gerek, hırslı olmak değil de büyük hayaller kurmak gerek diye de ekledi.


Yaş on dokuz, aileye rest çek, oyuncu olacağım de sonra hikayen başlasın…
Aynen öyle oldu evet… Babamın mesleği Broker’dı. Haliyle annem de babam da onun gibi takım elbisemi giyerek, giriş çıkış saati belli olan bir işe girmemi istiyorlardı. Bunun için de üniversiteyi kazanmam gerekiyordu. Bu yüzden de dershaneye gönderdiler beni. Uzun bir dershane dönemim oldu. Sınavlara giriyorum, istediğim okullar olmuyor, yeniden kayıt oluyordum. Bir gün kursa, üniversitelerden tanıtım için gelmişlerdi. Onlarla sohbet ettim, konservatuara nasıl girilir diye bilgi aldım. Barajı geçmem gerektiği söylenince, ben de dershaneyi hemen o dakika bıraktım. Bi arkadaşım sayesinde Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ni öğrendim, buraya gitmek istediğime karar verdim. Bunların hepsi bir günde oluyor bu arada. Ben kaydımı sildirdim diyorum ama tabi onlar silmemişler aileme haber vermişler ve eve gittiğimde beni annemle babam “Hayırdır?” diyerek tam da sizin de hayal ettiğiniz gibi karşıladıklarında; eğitim için bir yer bulduğumu, burada iki yıl tiyatro eğitimi almak istediğimi söyledim. Kabul etmediler, maddi desteklerini de çektiler ve madem senin kararın o zaman nasıl yapacağını da düşünmüşsündür diyerek rest çektiler. Ben nerdeyse sekiz ay kadar ki o zaman Fikirtepe’de oturuyorduk. Oradan Bahariye Caddesi’ndeki eğitim merkezine yürüyerek gidip geldim. 

Eee sonra resti geri çektiler mi?
Evet… O senenin sonunda bir oyun oynadık. İzlemeleri için ailemi de çağırmıştım. Oyun
bittikten sonra ailem kulise yanıma geldi ve artık yapacak bir şey yok, sen bunu istiyormuşsun dediler…

İki yıl eğitimini burada tamamladın, sonrası nasıl ilerledi?
Aynı kurumda hoca asistanlığı yaptım, oyunlar oynadım, oyunlar yönettim. Yedi sene hocalık yaptım. Hocalık yaparken “Nefes Vatan Sağolsun” projesi geldi. Sonra tekrardan konservatuar sınavlarına girmeye karar verdim. O sırada Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda oynamaya başladım. O süre içerisinde “Seksenler” dizisi geldi, orada oynadım ve oynuyorum. Üç bölümlük girmiştim ve daha sonrasında devam ettim. O devam ederken Mandıra Filozofu oldu, ardından da Yapışık Kardeşler.

2001’den beri olan süreci çok hızlı anlattın, o zaman en başa dönelim ve ilk projen “Nefes Vatan Sağolsun” ile devam edelim. Nasıl oldu bu iş?
Şans mı dersin yoksa tesadüf mü bilmiyorum ama bir dönüm noktası oldu benim için. Halk Eğitim Merkezi’nde hocaydım, buradaki bir öğrencimizin Levent Semerci’nin kast direktörü olan kişiyle tanışıklığı vamış. Bir gün o öğrenci geldi, durumu anlattı; ne kadar çok kişi çekersek o kadar iyi olur diyerek bizden destek olmamızı istedi. Bölüm Başkanı’da yaparız dedi, sonuçta destek olacağız. Bütün öğrencilerle, okulun yanındaki kafeye gittik, çekimler oldu, bayağı da uzun sürdü. Arkadaş “hocam sizi de alalım.” değince alsanız ne olacak dercesine önce çekimser oldum. “Bana destek olun bari.” değince öğrencim tamam dedim, girdim. Kameranın karşısına geçtim, beş dakikalık konuştum umursamaz bir ifadeyle. Çünkü maaşlı bir devlet memuruyum. Maaşımı alıyorum, oyun yönetiyorum, oyunlarda oynuyorum, zaten bir şeyler yapıyorum. Fazlasını istediğimi o zamana kadar bilmiyordum. Neyse aradan bi 15-20 gün geçti bir telefon geldi; “Levent Semerci sizinle görüşmek istiyor .”dedi. Kafamdan tamamiyle sildiğim için aklıma bile gelmiyor o an Levent Semerci’nin kim olduğu. Sonra hatırlattıklarında anlıyor, tamam değip kapatıyorum telefonu. Filmim de oynamanı istiyorum değince de Levent Semerci ilk projem bu şekilde başlamış oldu.


Dizi: Büyük bir aile   Rol: Vazgeçemediğim Sinema: Çok seviyorum İstanbul: Aşığım Kayıt: Yeni bir hayata başlangıç

Zaten bir yerden başlamışsın işlere, Halk Eğitim Merkezi’nden de iki yıl eğitim almışsın. Tekrar nerden esti üniversiteye girme düşüncesi?
Aslında daha öncesinde sınavlara girip, belli aşamaları geçip son aşamalarda kalınca torpil var ya bu işte diye düşünerek vazgeçmiştim sınavlara girmekten. Hep öyle olur ya sizi almıyorlarsa başka bir şeyler dönüyordur diye düşünürsünüz. Sınavlardan sonra konservatuar okumama gerek yok derken bi girdim Nefes’te herkes ya Devlet Tiyatrosu’nda oynuyor ya konservatuar mezunu. Ben de tekrardan 2008 yılında Maltepe Üniversitesi’ne sınava girdim ve burslu okudum. Biraz ukalalık olacak belki ama okulumu da dereceyle de bitirdim. Üstelik yoğun ve çalışıyor olmama rağmen.


Dereceyle biten okul sürecinde Seksenler ve Ali Poyrazoğlu Tiyatro sürecin var birde… Nefes almadan çalışmışsın yani…
Okul, seksenler Ali Poyrazoğlu tiyatrosu üçü bir gitti bir süre. Bunu söylüyorum, çünkü didinmek gerekiyor, anca o zaman oluyor bir şeyler. Ucundan kıyısından bir yerlere gelenler var mı? Vardır illaki ama bu çok başka bir şey! Kutudan çıkan sürpriz gibi. Hakikatten bu işi yapmak istiyorsan çok sevmen gerekiyor. Sevip, uğraşman gerekiyor. Bir de hemen önüme gelsin her şey biranda olsun diye düşünmedim hiç.

Neden öyle düşünüyorsun?
Birazcık sindire sindire gelsin istiyorum, çünkü böylesi daha sağlıklı oluyor. Mesela eğer 2001 yılında bu işe baş koyduğumda 2003 yılında bu gelişim olsaydı belki çok daha farklı bir ben olacaktım. Düşünse hiçbir şeyi hazmetmemişsin daha. Başka bir sen oluyorsun birden. O yüzden böyle gelişim göstermesinden memnunum ben.

“Seksenler”e nasıl dahil oldun?

Almancı Şahin’i biliyorsun Ceyhun Fersoy, onunla 2009 yılında bana bir program işi geldi. Ceyhun’la orada karşılaştık. İki üç ay beraber çalıştık, sonra çok yakın arkadaş olduk. Bir gün 2012’de Ceyhun beni arıyor, o sırada ben okuldan çıktım, Ali Poyrazoğlu’nda oynadığım oyunun provası için oraya gidiyorum. Metrobüsdeyim Şişli’ye geçiyorum. O sırada Ceyhun arıyor, Altunizade’de in, Birol Güven seni görmek istiyor değince ben bi afalladım ama neden diye sorma in çabuk yanına git değince, tamam dedim indim, yanlarına gittim. Seksenler’in ilk bölümleri bu arada. Neyse herkes orada oturuyor, masanın başında Birol Güven; “Biz diziye dahil edeceğimiz bir lahmacuncu arıyoruz, nasıl oynarsın?” dediler. Ben de gösterdim. İki üç dakikalık şey bir saat sürdü. Öyle mi olsun böyle mi olsun diye konuşurken birden bire Butik Ali ortaya çıktı. Butik Ali bu arada gerçekten yaşamış biriymiş. Darıca’da Birol ağbinin çok yakından tanıdığı birisiymiş. Ali adında bir adam Tahtakale’den gümrüklerden bir yerlerden eşyalar alarak satıyormuş, sonra bir dükkan açmış ve adını Butik Ali koymuş. Onu anlattı, sanırım o metinlerin satış şeklini okurken ben kafasında kurmuş demek ki sen Butik Ali ol dedi ve ben de oldum. Orada iki bölümü yazdırdı hemen. O masanın üstünde ne oynayacağım, nasıl yapacağım kurgulandı. İki bölüm sonrasını bilmiyorum tabi yönetmen bir bakalım nasıl olacak dedi ve yedi ya da sekizinci bölümününde girdiğim Seksenler’de yüz ellilerdeyim ve hala bakıyorlar…

Seksenler devam ederken Mandıra Filozofu ve Yapışık Kardeşler gelmiş…
Evet, iki ayrı yaz iki ayrı film projesi oldu.

Son projeye evet demen zor olmamış, hatta hiç düşünmemişsin bile…
Evet öyle oldu, çünkü İlker on iki yıllık arkadaşım. Setteyken “Ben bu yaz bir film çekeceğim, oynar mısın ama rol sorma.” değince tamam, oynarım keyifle dedim. Aradan zaman geçti, rolümün bir geyi canlandırmak olduğunu ve üç dört sahnelik bir rol olacağını söyledi. Ben yine “Tamam.” dedim. Bu arada yaz tabi, biz de ramazan etkinliklerinden dolayı il il geziyoruz. İlker aradı, o sırada Erzurum’dayım. Neyse kalktım geldim. İlker’in, atölyesinin bahçesinde oturduk konuştuk, sen benim yapışık kardeşimsin dedi, nasıl yani dedim, böyle bir şey beklemiyorum, çünkü rolüm belli, benimle kafa buluyor diye düşünmüştüm, sonra ciddi olduğunu görünce şok oldum. Sürpriz yaptı bana. Karşılıklı oynayacağım derken yan yana sürdü çekimlerimiz.

Bundan sonrası nasıl ilerleyecek? Dizi devam ediyor zaten ama sonrasında komedi mi olacak yoksa ara verip bambaşka bir rolle mi çıkmak istersin seyirci karşısına?
Ara vermeyi ya da komedi dışında rol yapmayı/yapmamayı düşünmedim. Beni heyecanlandıran, seyircinin sevebileceğini düşündüğüm tüm projelere açığım. İşimiz oyunculuk, bir sonraki projede daha sert bir rolle de çıkabilirim karşınıza. İki proje geldiğinde hangisi benim hoşuma giderse ona evet derim.

Fotoğraf: Miray Küçükçay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...