***

Bu Blog'da: Ünlü isimlerle yapılan röportajlar ve hikayeleri, gidilen workshop'lar, izlenilen; film-tiyatro-konser notları ve hafta sonu önerileri yer almaktadır.

...

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Anne Bebek Dergisi / Temmuz 2012

Cansu-Ceyhan Kandemir çifti ile röportaj çekimlerimiz için stüdyoya girmiştik. Çekilen fotoğrafları çok beğenince birini kapak yapmaya karar verdik. Bakmayın siz bu güzel kadrajlara, çekimler sırasında Karla bir dakika yerinde durmadı. Gördüğünüz kareler Efsane Hanım’ın saniyelerle yakaladığı pozlardan. Karla’yı güldürmek için yaptığımız cambazlıkların sonunda “komik mi?” diye sorduğumuzdan artık oda bize; “Komik komik, çok komik” demeye başladı yaptığımız güldürme çabalarının sonunda. Hareketli ama öyle mızmız biri değil Karla, annesine sürekli “Bu ne? Bu ne?” diyen, babasını çok seven, şanslı bir ailede büyüyen biri o. Gülücüklerle dolu, sağlıklı günler diliyoruz Kandemir ailesine. 

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Karaoke benim sesimle bir başka eğlenceli

Geçen haftalarda yapılan Efes Pilsen One Love Festivali'nde standı olan LG, katılımcılara Karaoke keyfi sundu. Elbetteki alandaki her şeyi deneyimlemeyi seven ben bundan da geri kalmadım. Gülmek, eğlenmek ve sonrasında denemek isterseniz, öncesinde izleyin derim. Muhteşem sesimle, Duman'dan bir şarkı patlattım. Hep beraber söyleyelim haydi: "İçerim ben burada bu akşaaaaam" :=) Çok keyif alınacak, stres atılacak, kalabalık arkadaş grubu ile yapılabilinecek en güzel etkinliklerden biri. Video aşağıda, tıklamak isterseniz diye


"İçerim ben burada bu akşaaaaaaam"

24 Temmuz 2012 Salı

Sansürün kaldırılışının 104. yılı!

























Her zaman; tarafsız, daha güçlü, daha doğru, daha anlaşılır, daha içi bilgi dolu, daha öğretici, daha kolay anlaşılır, paylaşmaya değer her haberin altına imzamı atacağım ve Basın Bayramı'nı kutlayacağım güzel günler diliyorum kendime.

SANSÜRÜN KALDIRILIŞININ 104. YILI OLMASINA RAĞMEN NEDEN HALA BİR CÜMLEDEN İBARET "SANSÜRSÜZ BASIN"? ÖZGÜRCE YAZILAR YAZALIM SAĞDA SOLDA!

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Demet Tuncer: "Değerini başkalarının belirlemesine izin verme!”

Başarılı isimlerden olan Demet Tuncer’le ne yeni dizisini ne bir tiyatro oyununu ne de bir projesini konuşmak için buluştuk. Kendisinin çok daha farklı bir meşguliyeti var bu sıralar, o da yedi aylık kızı Ayza. Ayza çok tatlı bir bebek, bize poz verme aşamasında hiç zorluk çıkarmadı. Giydiği elbiselerine de bayıldık. Demet hanım’da giydiği bu pembe ve benzer renklerdeki elbiselerle bebeklerin/çocukların daha bir melekvari olduklarının altını çizerek, kızının hem cicili-bicili hem de rahat ve spor giymesini istediğini söyleyerek Ayza ile neler yaptıklarını bizlerle paylaştı.  


20 Temmuz 2012 Cuma

Cemil İpekçi: “Yuhalanmakla alkışlanmak aynı şey demektir!”


Karşısındaki kişiyle konuşurken mutlaka göz teması kurması gerekenlerden biri Cemil İpekçi. Ben kendisinin, seçtiği yaşam biçimini; “Sana ne? Ben böyle çok mutluyum, elbetteki konuşacak cümleleriniz var, konuşun ama bunlar beni mutsuz etmez” ifadesindeki duruşunu çok beğeniyorum. Cinsel tercihi, seçimleri, yaşantısı beni ilgilendirir mi? Hayır. Yaptıkları, tasarımları, dobralığı benim dikkatimi çeken. Sorularımı cevaplarken -her cümleye inanarak, altına imzasını atarak cevaplaması da- yine beni etkileyen bir duruş oldu. Her Cuma akşamı Habertürk’te izlediğim kişiden bir başkası yoktu yanımda. Hani genelde ekranda, programlarda şıkır şıkır konuşanlar bazen böyle özel röportajlarda bir başka oluveriyorlar ya he işte öyle bir şey yoktu Cemil İpekçi’de. Kadının Allah’ı çağrıştırdığına inanan, alkışla yuhalanmayı aynı tutan, takılarından ayrılmayan, gözlerindeki sürmesiyle, yüzündeki bıyığı ile en büyük başkaldırışı gösteren, kendine inanan, başarmak diye bir şeyin olmadığını savunan, kendini seven, etrafla değil kendiyle mutlu olan biri o. Kısa ama içten olan bu söyleşi için Cemil İpekçi’ye teşekkür ederim. Sen hep tasarla olur mu?

Yaratma sürecini merak ederim her zaman. Defile, sergi sonuçtur peki öncesinde neler olur?
Bu soruyu çok soruyorlar, aslında ben hiçbir defileye hazırlanmam. Şu anda sponsorlarım olsun hemen yapabilirim bir defile. Ben tüccar olmak istemedim. Defile yapacak bir param yok, hiçbir zamanda böyle bir bütçem olmayacak. Şu an bir sponsorum gelse beynimde koleksiyonlarım hazır, ben beklemem, notlarımı alıyorum, hergün yeni bir şeyler dönüyor beynimde. Sonra sponsor çıkınca da içlerinden birini seçip yapıyorum.  Beni hayat etkiliyor. Örneğin bugün Malta köşkündeyiz, biraz eskiyi yaşadım, beni etkilememesi mümkün mü? Tarihi de çok seviyorum. Sabah giyinirken 18. yy’a ait hakiki ipek bluzumu dolabımdan alıp giydim. Bu dokuyu okşarken onu da okşuyayım diye giydim mesela üzerimde gördüğünüzü. Boynumdaki Berat’ı her zaman takmam mesela. Bugün takmak istedim saraya geliyorum diye. Yani sonuç olarak; bir yaratma süreci yoktur bence. Sanatçı olmak demek her saniye bir şeyleri beyninizde düşünmektir zaten. Biz yaratmıyoruz, uygulayıcıyız. Çünkü yaradan yaratmış zaten. Biz çevremizden etkilenip, etraftan birşeyler çıkartanız sadece.

Kendime hiçbir ad takmıyorum…
Ben kendimi keşfetmedim, insanlar beni 4 yaşımda keşfetmiş. İlk kanaviçe yapıyorken annem keşfetmiş.  -ki annemde çok güzel yapardı, ona baka baka başlamışım.-  5 yaşımda da bir palto yaptığımda fark etmişler esasen. Ben hala kendimi keşfetmiş değilim ve hala da kendime hiçbir ad takmıyorum. Bazen sizlerin sevgisi beni şaşırtıyor. Ne yaptımki ben bu kadar seviliyorum diye düşünüyorum.

Neler yapıyorsunuz bu aralar?
Tv programı devam ediyor. Kışa değerlendirdiğim tekliflerim var. Ekim ayında ilk kitabım çıkacak. Şu anda ağustos eylül sonunda tek kişilik oyunumun senaryosu üzerine çalışıyorum. Bu kış olmazsa tek kişilik oyunumla karşınızda olacağım inşallah.

Kitabınızda neler olacak?
İçinde hikayeler, yaşanmışlıklar var. Biyografi kitabımdan, 4 ay sonra çıkacak. Tek kitaba sığdıramadığımdan tüm yaşanmışlıklarımı 4 kitaba sığdırabildim ancak. Beni etkileyenleri yazdım, her bir aşkıma isim taktım ve yazdım. Dedikodu kitabı değil, hayatta yaşadıklarım yer alacak. Yuhalanmalarım, alkışlanmalarım, baş kaldırışlarım, ayağıma konan muz kabuklarım, bu kabukları nasıl keşfettiğim ve hayatta yürümeyi nasıl öğrendiğim…

Başkaldırışınız…
En büyük başkaldırışım, yukarıda sürmesi, aşağıda bıyığı olan biri olmam. Bundan büyük baş kaldırış olur mu hiç?

Sizi takısız düşünmek, çırılçıplak görmek gibi bir şey desem…
Çok doğru! Takılarımın her birinin anlamı var. Yaşamımda en düşkün olduğum giysilerden biridir takı. Hayatımda kendimi takısız hiç görmedim. Sürekli onları değiştiririm, onlarla uyurum hep vardır takılarım.  Artık takı ile elbise birleşti. Ben yıllardan beri çoğu elbisemin askılarını bile bijuteri kullanıyorum. Yurt dışına gittiğimde aksesurlar topluyor, buraya getirip tasarlıyordum. Şimdi artık burada da aksesuarların giysi ile buluştuğunu görüyoruz. Hatta bu yaz belirli koleksiyonlarınn içinde mayo ve bikinilerde bujuterinin olduğunu gördüm. Ben 15 yıl öncesinde yaptığım koleksiyonda zaten bir sürü bijuteri kullanmıştım.

“Başarı” kelimesini tanımlamanızı istesem sizden…
İyiliğin ve gidişin sonu yoktur. Başarı diye bir şeyi kabul etmem. Başarı encak evrenin sonu bulunduğunda bulunur.
Birçok şeyi yapmış biri olarak, yapmak istedikleriniz, hayalleriniz var mı?
Bale yapmak isterdim yaşım artık geçti, güzel bir osmanlı filminin sanat danışmanı olmak hayallerimden biri –ki bu olabilir- Resim sergisi açmak istiyorum, şarkı söylemek istiyorum. Hayallerimin sonu yok. Hayatımda sabah ne isteyerek uyanmışsam onu yaptım, bu yüzden gönlümden ne geçiyorsa onu yapacağım tüm yaşantım boyunca.

Son olarak herkes tatilde, Bodrum’da güneşin tadını çıkarıyor siz burdasınız…
Tatil yapamıyorum ben. Geçmiş yıllardan bir olayı paylaşyım sizinle: İlk gün havuzda, mutlu gibiydim. İkinci gün yandaki hanımın mayosu bollaşmış, takıldı gözüme. Kendime tatildesin Cemil deyip dursam da söylemeden edemedim. “Hanımefendi mayonuz bollaşmış, ben hemen provasını yapayım da yandaki terzide düzelttirelim.”dedim. Bu da yaklaşık 4-5 saatimi alınca, anladımki ben tatil yapamıyorum. Benim iş hayatım, yaşam biçimim. Tatil çalışanlar için, ben çalışmıyorum. Siz beni çalışıyor olarak görüyorsunuz ama benim yaşam biçimim bu.

Tasarım: Bora Börü

16 Temmuz 2012 Pazartesi

"Cornetto'nun reklam yıldızı olur musun?" dediler, olduk!

Çoooook keyifli bir andı. Alttaki videoyu tıklayınız efendim :=)

Efes Pilsen One Love 11'de neler olmuş öyle?


Hafta sonu yapılabilecek en güzel aktivitelerinden biri Efes Pilsen’in sponsorluğunda gerçekleşen One Love Festivali’ydi. Festival tam anlamıyla benim için mükemmel geçti, detayları yazacağım ama öncesindeki birkaç tatsızlıktan bahsetmek istiyorum. 

Santralistanbul’un yakınlarında “Eyüp’ü içki ile kirletmeyin” ifadelerini içeren pankartlar yazılıydı. Hiç dikkate almadığım, öylesine açıldığını düşündüğüm bu pankartlar festivalin başlamasına son yarım saat kala aslında ne kadar organize olduklarını ve dikkate alınmaları gerektiğini One Love Festival Yönetimi’den gelen mail ile zafer kazandılar. Mailde aynen şöyle yazıyordu: “Yazılı anlaşmalarımız olmasına ve mevzuatlara uygun olmasına rağmen, işletme sahiplerinin ruhsatlarını kullandırmaması nedeniyle, etkinliğimiz süresince alkollü ürün satışı yapılamayacaktir. Tarafımıza çok kısa süre önce bildirilen bu durum nedeniyle tüm müzikseverlerden özür dileriz.”

Önce Efes Pilsen One Love 11, One Love Festivali adını alıyor, ardından da sponsor firma ürününü satamıyor. Bu durum sosyal medyada hemen çeşitli yorumlara sebep oldu, kimi biletini iptal etmek istedi, kimi alkolsüz eğlence olmaz dedi, kimi bu saçmalalık dedi, kimi oraya gelir inadına içer, giderim dedi ki bu çoğunluk bir gruptu çünkü insanlar yanlarında getirdikleri biralarını dışarıda bitirdikten sonra alana girdiler. He bir de birada karaborsadaydı :=)

Yorum ortada. Tek sorum şu: Türkiye, yolculuk nereye?

Geçiyorum günün aktivitelerine…
Gidemeyenler, evde kalanlar, son anda vazgeçenler, hiç gelmeyi düşünmeyenler, aksiliklere takılıp gelemeyenler buyrun efendim sizleredir bu yazı.

Festivalleri severim bilirsiniz, bu yüzden alana girer girmez kendini kaybetme moduna girdim. Hemen kendime gelip standları tek tek dolaşmaya başladım. Her bir stantda farklı, keyifli etkinlikler vardı.

Cornetto’nun reklam yıldızı oldum!
Evet evet doğru okudunuz. Çekim olurda ben denemez miyim hiç? Denedim elbette, oyunculuğumun iyi olmasından dolayı değil sadece bunu da demiş olmaktan dolayı denedim şansımı hemen ve keyifli bi beş dakika geçirdim. Yönetmen size sufle veriyor, sizde ona uyarak içinizden geldiği gibi oynuyorsunuz, sonra reklam filminiz montajlanıyor ve görmek için ertesi günü merakla bekliyorsunuz ki ben de bir sonraki postumda bu videoyu sizlerle büyük bir mutluluk ve keyifle payalşıyor olacağım. O zaman daha fazla detaylandırırım hiç merak etmeyin. Süper fotoğraflar, muhteşem bir oyunculuk sergiledik arkadaşımla. :=)

Aman Allah’ım LG’de beni Karaoke’nin assolisti yaptı!
En çok keyif aldığım anlardan biri de LG stantıydı. Mavi ve kırmızı bonus kafa peruğum, sarı ve siyah gözlüğüm, elimde mikrofonum ve Duman’dan “İçerim Ben Burada Bu Akşam” şarkısı ve elbetteki benim o muhteşem sesim. Gülmeyiniz hemen ama lütfen, fena söylemedim. Bunun da videosu bir sonraki postumda olacak. Sonsuz özgüvenli biri olarak onu da paylaşacağım sizlerle. Ses yok elbetteki ama izlerken kahkahalara boğulacakasınız. E önemli olanda bu, gülelim eğleneli a dostlar.

Tam on ikiden vuramasamda…
Kabul ediyorum tam on ikiden vuramadım şu dartın başında ve hatta ilk atışımda hepsi alakasız yerlere gitti, ben bir beceriksizlik showu yaptım amaaa sonra kırmızı noktanın etrafına hep attım oklarımı, her şeyi deneyin diyorum ya hep, buyrun efendim ay ben atamamki demeyin, ilk atışlarınızdan morelinizi bozmayın, ikinci olmaz üçüncü olur oda olmazsa dördüncü olur. Deneyin, hayat gibi dartta, deneyerek görmeye değer her şeyi. Yine bir Aslıhan klasiği araya bilmiş laflar sokmasam olmaz, çatlarım.

Limon Ağacı’ndan limonlar topladım...
Sarı gözlüğümü gözüme taktım ve görmeden elime gelen tüm limonları toplayıp, kovama attım ama bunda da başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim, çünkü ben 24 tane topladım birinci 34. Ama zamanla yarışma fikrinden eğlendim.

Tüm yaptıklarımı uzun uzun anlatmak isterdim ama özet geçeyim en iyisi yoksa bitmez bu yazı.

Efes Bira Fıçısı’nın üzerine oturuyorsunuz ve kendinizi sağa-sola, öne-arkaya hareket ettirerek Efes kapaklarını toplamaya çalışıyorsunu. Keyifli bir tekinlikti kusur kalmadım.

Trambolinde zıplamayı o yorgunluğun üzerine göze alamadım ama zıplayanlar halinden çoook memnun gözüküyordu.

Pegasus’un standında sörf bile yaptım. Her ne kadar üzerinde sadece beş saniyecik kalmayı başarsamda o beş saniye fenaydı diyebilirim.

Teknosa’da etkinlikler vardı ama biz Jenga oynamayı tercih ettik. Stres ya bu jenga ha düştü ha düşecek, heyecan yaptık biraz.

Biraz geç kaldık yarışmak için ama içimde kalmasın diye “140 Pınar Tiwit-Er Meydanı” etkinliğine de katıldık. Verilen 4-5 kelimeden en hızlı, kısa ve de anlamlı cümleyi kuran kazanıyordu. Evet tam benlikti, kaçırmasaydım hediyeler benimdi kesin.

Langırtsız olur mu hiç? Üstün bir başarı göstererek açık ara fark ile kazandım arkadaşımı. Fark ettimki ben bu langırt oyununu seviyormuşum bayağı be. Denemeyenler, zevk almayacağını düşünenler bir kez oynayın bence.

Daha birçok etkinlik vardı ama benim gücüm bu kadarına yetti. Son olarak Ateş Show’unu izledim ve ardından da Radyo Babylon Dj’lerinin şarkılarını dinlemek için Miller Silent Disco alanına geçtim. Bu etkinlikte alandaki herkes kulaklığını takıyor ve deli gibi eğleniyor. Dışarıda ses olmayınca, kulaklığınızı çıkarıp etrafınıza baktığınızda çok komik bir görüntü ortaya çıkıyor. Fazlasıyla eğlenceliydi benim için.

Şimdi One Love Festivali’de çıkan sanatçılardan hiç bahsetmedin diyeceksiniz ama ben bilmez o grupları, kişiler, cahilliğimi affedin, tarzım değilde o müzikler, ondan bilmem sahnede kim vardı, ne söyledi. Şimdi diyeceksinizki neden gittim? Festivalleri sevdiğimden, eğlenceli bulduğumdan diyeceğim size. Bir de daha önceki One Love Festival’lerinden hiç birine katılmamıştım, bu kadar çok konuşulan etkinliği bende görmeliyim ve -mış, -miş eklerini atmalıyım diye cümlelerimin sonundan, gittim.

Gördüğünüz fotoğraflarımı çeken Sinan’a teşekkürler :=)

Teşekkür etmesem olmaz!

Not:
Pozitif Live organizasyonuyla, Santralistanbul’da, Efes Pilsen sponsorluğunda  gerçekleştirilen One Love Festivali anlayacağınız gidilesi ve kaçırdığınızda üzülesi bir etkinlik olarak onbirincisini tamamladı, tüm baltalamalara rağmen.

13 Temmuz 2012 Cuma

Fox Tv kırdın beni!


P.tsi akşamı, televizyonda izlemeye değer bir program aradığım, kanal kanal dolaştığım bir anda FOX TV’deki KAMUFLAJ yarışması dikkatimi çekince izlemek istedim. Çok keyifli ve de eğlenceli olunca program, sonuna kadar merakla ve ilgi ile seyrettim yarışmayı. Hafta içi her akşam yayınlanacağını gördüğümde de; “iyi bari izlenebilecek bir şey ekrana koymuşlar diye de geçirdim içimden.

Yarışma, yarı bilgi yarışması niteliğinde, yarı diyorum çünkü hızlı düşünme ve o an konsantre olma olayı. Dağınık olarak sunulan harflerden, verilen ipucuna göre o darmadağınık harflerin içinden doğru kelimeyi bulmaya çalışıyorsunuz. Dedimya biraz göz olayı aslında, bak, gör ve söyle durumu yani. Kelimelerle de aram fena olmayınca bu zamana kadar aklımdan geçirmediğim bir düşünceyi geçirdim ve “Acaba form doldursam mı?” diye sordum kendime, iç sesim “neden olmasın” deyince programın yayınladığı ilk akşam formu doldurdum, ertesi gün ön görüşmeye gittim ve bir gün arayla da yarışmaya davet edildim. Buraya kadar her şey keyifli, eğlenceli ve de güzel ama…

Ama ile biten bir kelimenin ardından takdir edersinizki olumlu bir cümle gelmez ki ben de biraz olumsuzluklarla devam edeceğim cümlelerime her ne kadar sonu tatlıya bağlanmış olsada.

Ön görüşmenin ardından, direk yarışmacı olarak çağrıldığım yerde, biraz bekledikten sonra hali hazırda orada bulunan grupla değilde bir sonraki grupla yarışacağım söylendi ki o da başka bir akşam yine FOX TV Stüdyoları’na gitmem demekti. Şaşırdım, şaşkınlıkla bir açıklama bekledim. “Kesin” olarak kurulan bir cümlenin sonunda başka bir zaman dilimine kaydırılıyor olmak hiç de hoşuma gitmedi çünkü. Gelen açıklama beni çok fazla tatmin etmedi açıkçası. Yarışacak olan üç kişinin profili belliy(miş) ve benim de mesleğimden dolayı harflerle haliyle kelimelerle da aram onlara göre daha iyiy(miş) ve bu yüzden de arada fark açılsın istemediklerinden, birbirine daha yakın dört kişiyi gruplamışlar. Sormadan edemedim bende. “E peki madem öyle beni buraya çağırırken neden bu seviye düzeyi hesabı yapılmadı?” Fazla kişi çağırılıyor(muş)da, işte bu yüzden de hakkım bakiymiş önümüzdeki haftalarda tekrar çağırılacak(mışım)… İyi de hevesim kaçtıktan sonra çağrılıyor olmam ya da kesin olarak kurulan cümlenin ardından, yarışmadan evime dönüyor olmam, iç sesime kulak vermeme sebep oldu ve… Bilemedim şimdi, sanırım ilk adımımın ikincisi olmayacak. Hani derler ya kırk yılın başında bir şey yaptım o da olmadı diye. Aynı hesap işte buda.

Neyse sonra uzun uzun konuştuk işi tatlıya bağladık ama… Ama işte yani…

Son olarak kırk yıl hatrı kalsın diye programın Yapımcı’sı, Yönetmen’i ve Stajyer’i ile birer kahve içtik ve onlar çekime ben de evime döndüm…

Aaa bu arada programın sunucusu olan Uraz Kaygılaroğlu ile samimi, keyifli bir röportaj gerçekleştirdim tüm tatsızlıklar olmadan önce, bir sonraki postumda onu paylaşıyor olacağım. Bakalım bu yakışıklı yetenek ile neler konuştuk?

Arta kalanlar;
*İlk kez bir yarışma programına başvurmuştum.
*Kanal’a girdiğimde birkez daha aklımdan ekranda olma düşüncesi geçti.
*Artık bir çocuk programı, aktüel-yaşam programı, ajanda programı ya da yemek programı sunarak taçlandırmalıyım dedim 4,5 yıldır yaptığım Editör'lük mesleğimi.
*Her olumsuzluktan çıkardığım bir de dersim oldu, üzüldüm ama zamanlaması iyi dedim.
*Zeynep Hanım, Sinan Bey, Mehmet Can ve Uraz Bey tanıştığıma memnun oldum sizlerle.

^^ Hayatında “-mış,-miş” eklerini kullanmayı sevmeyen ben, gittim, gördüm ve diyorumki; siz bu tarz yarışmalara giderken yine ısrarla teyitleşin…^^

Ekibe sevgiler...


10 Temmuz 2012 Salı

LCWORLD Dergisi * Çocuklar, kıyafetler, renkler, burçlar...

Çocuklar eğlenceli ve de renkli kişiliklerdir her zaman. Büyümüşte, küçülmüş modelleri son derece keyifli gözükse de bazen "Aman tanrım!" dedirtebilmekte insana ama bu küçük prens ve prensesleri giydirmek her zaman zevkli ve de eğlenceli olmakta.



6 Temmuz 2012 Cuma

Yazın rengi: Beyaz

Evinizi beyaza boyamayı düşündüğünüzde ve bunu eşinizle dostunuzla paylaştığınızda aldığınız cevap: "Ama çabuk kirlenir, başka renkleri tercih et, sadece duvarını beyaza boya..." oluyor değil mi? Kısmen de  olsa haklı olabilirler ama beyaz renk temizliğin ve saflığın en güzel temsilcisidir. Üstelik soğukkanlı ve uzlaşmacı kişiler tarafından da çok tercih edilen bir renk.

3 Temmuz 2012 Salı

Düşlerle yolculuk vaktiii


Tek bir gün bile yeterdi
Her şeyden önce, tüm şeylerden önce, söylenmemiş cümlelerden önce bir yolculuğa çıkmak isterdim seninle ruhu en eski kokan haliyle. En planlı ama en plansız akışında, kaçmak isterdim uzak bir yere ya da yakın ama sadece bizce olan bir yerlere. Öyle uzun uzun günlerce gecelerce kalmamıza da gerek yoktu. Belki de tek bir gün bile yeterdi bize…

Başka türlü uğurlamak isterdim seni, hani en son yapılanlar hafızada daha canlı kalır ya he işte bu yüzden elini tutarak uğurlamak isterdim seni. Tadı damağında kalan bir günle göndermek isterdim…

Çocukluktan kalan mutluluk verici detaylarla başlamak fena olmazdı mesela güne…

Bodrum’da kahvaltı
Maviler ve beyazların yer aldığı bir denizin kenarında harika bir kahvaltı yapmakla başlayabilirdik, bunun için ruhumuz Bodrum’da olsun. Ne fark ederki bedenimizin nerede olduğu, yan yana olmak ve düşlediğin düşün içinde olmak fazlasıyla yeterliydi bizim için (bu da bir düş).

Bodrum’daki kahvaltının ardından sanki şehrin içinde yer değiştiriyormuş gibi en alakasız illerde olmaya devam…

Kahvaltı, ardından bir yürüyüş ister ama değil mi benim sevgilim? E hadi o zaman şöyle Sapanca’da gölün kenarında bir yürüyüş yapalım. Ardında da bir Türk kahvesi fena gitmez diye düşünüyorum.

Yolculuk biter mi dersin hiç? Hayııır tabiî ki de…
Artık sıcak biraz biraz rahatsız etti bizi değil mi? O zaman Didim’e gidelim, buz gibi tuzlu ve de cam gibi bu suya girelim. Kulaç atmak iyi geldi ama denizin ortasında yüzüyor olmak daha iyi olmaz mı canım? “Hıhı” diyen sesle tekneye atlıyoruz şöyle kısa bir kıyı gezisi için ve sonrada denizin ortasında yüzmek için, işte şimdi “ohhh be” diyerek serin sularda rahatladık…

Birer kadeh şarap iyi gelsin diye cümlelerimize…
Bu yorgunluğa biraz uyku eklemeli ama çok değil, sadece bir saat. Yoksa nasıl devam ederiz dersin bu yolculuğa? Uyuduk uyandık ve rotamızı Şirince’ye çevirdik akşam gün batımını izlerken birer kadeh şarap iyi gelsin diye cümlelerimize. Ben elma şarabını tercih ederken sen kırmızıdan yana kullandın hakkını…

Biraz heyecana ne dersin? Balon’a binmek için Fethiye’ye geçmeliydik bu sorunun olumlu cevaplanabilmesi için… Waow!!! O kadar da korkunç değilmiş en tepede olmak be…

Sonra ardından Büyük Ada’ya geldik. Eee adaya gelip de bisiklete binmeden geri dönülmezdi. Elbette ki bindik, hem de en çocuk ruhumuzla çevirdik pedalları. Yorulduk, bir ağacın gölgesinde dinlendik, dordurmalarımızı yedik…

Yavaş yavaş akşam olmakta…
Akşam yemeğinden önce elimizdeki uçurtmamızı uçurmaya çalıştık ama rüzgar yoktuki uçuramadık, olsun emek verdik, hemen pes etmedik. Ardından da güzel bir gün batımı eşliğinde Ağva’ya geçtik özel şaraplarımız, lezzetli yemeklerimiz, göl kenarındaki masamızda bizi bekliyordu. “Ooo harika” cümlesiyle başlayan uzun sohbetimize bir Sezen Aksu şarkısı eşliğinde kısacık bir mola vererek dans ettik… Sonra biraz daha yürüdük…

Dilek balonları ile de gece gökyüzüne uçurduk dileklerimizi süslü kayığımızda otururken, sonra Kızkulesi’nde olduk birden İstanbul’a uzun uzun baktık, birer birer yanıp sönen ışıklara şarkılar mırıldandık…

Yorulduk mu dersin?
Gitme vakti de gelmiş mecburiyetlere zaten, öyleyse sevgili benim bu düşlerimin içinde sen hoşkal. Yolun hangi durağa düşerse, sayamadığım illerden ben yine yazarım sana bir hikaye…

Hani hep derim ya ben: “Hayallerime dokun…” yine diyorum işte “hayallerime dokun.”

** Bana biraz renk ver… 

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Anne Bebek Dergisi / Temmuz 2012

Bu ay yine kapağımızda bir yakışıklı yer alıyor. Fotoğraflardan da anlayacağınız gibi son derece keyifli kadrajlara imza attı Çınar bebek. Yelda İnan Kurtay-Kerem Kurtay çiftinin bembeyaz tenli, pamuk saçlı bu yakışıklısına sağlıklı uzun ömürler diliyoruz.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...