Son dönemde Kara Para Aşk
dizisiyle ekranlarda olan Elif İnci ile bu ay keyif dolu bir sohbet gerçekleştirdik.
On altı saat normal doğum için direnmesine rağmen sezaryen ile doğumunu yapan
Elif Hanım otuz sekiz yaşında anne olmuş. Dokuz aylık sürecini konuşurken
çayımızı yudumlayıp, sohbetimizi demli çay kıvamında sürdürmeye devam ettik… Oğlu
Ateş Taha ile hayatının daha da nasıl güzelleştiğini, annelik sürecini,
anne-kız yaşamanın kendisine kattıklarını, oğluyla yaşadığı büyüme sürecini ve
iş hayatını konuştuk.
Sayfalar
***
Bu Blog'da: Ünlü isimlerle yapılan röportajlar ve hikayeleri, gidilen workshop'lar, izlenilen; film-tiyatro-konser notları ve hafta sonu önerileri yer almaktadır.
...
30 Haziran 2015 Salı
28 Haziran 2015 Pazar
Tuvalet eğitimine yardımcı bez *Anne Bebek Dergisi 174/Haziran Sayısı
25 Haziran 2015 Perşembe
Hayallerinizdeki otomobil Ford olabilir mi? *Anne Bebek Dergisi 174/Haziran Sayısı

*Anne Bebek Dergisi Haziran 2015 sayısı haberim
23 Haziran 2015 Salı
Hamarat bir kadın Ayça İnci
Anne Bebek Dergisi Haziran sayısı röportajı için Elif İnci
ile buluşmuş, Kuzguncuk sokaklarında fotoğraflar çekilmiştik. Çekimlerimizin
bitiminde Ayça İnci ile “İnci’den Ev Yemekleri ve Meze” dükkanında
karşılaştık. Çok şirin bir meze dükkanı
var kendisinin.
Dükkanın adı meze olsa da meze dışında birçok yemek var. Kek, börek ve tatlı yapıyorlar. Yapıyorlar diyorum, çünkü üç kadın eli hazırlıyor bu lezzetleri. Trileçe, kabak çiçeği dolması, barbunya, enginar… Yok yok bu dükkanda.
Nereden aklınıza esti böyle bir yer açmak, yemek merakınız hep var mıydı dediğimde başlıyor anlatmaya. Yemek yapmayı seviyorum diyor. Mutfakta hiçbir şey düşünmüyorum, bana iyi geliyor. Terapi gibi. Yemek yaparken tamamen yemeğe odaklanıyorum. Ben tipik bir boğa burcuyum hem yapıyorum hem de yiyorum. Evde yemek yaptığımda misafirlerim gelecek yemeğimi yiyecek, bu hayat koşturmasında bu pek mümkün olmuyor ama yaptıklarımızı buradan sununca herkes tadına bakmış oluyor. Kiloyla meze satmak için açarken burayı eşten dosttan gelen şuraya iki masa at da geçerken oturalım bi çay içip bir şeyler yiyelim baskısıyla ben de gördüğün gibi iki masa koydum ve aynı zamanda oturulacak bir dükkan haline getirdim. Nasıl olacağını bilemediğimden olurda tutmazsa, batarsak küçük batalım düşüncesi ile böyle minik bir dükkanla başladım bir buçuk sene önce. Burada marketlerden satın aldığınız zeytinyağlı tatlarına rastlayamazsınız. Bir kadının elinden çıkan lezzetli mezelerimiz var çünkü. Tatlılarımızı, yemeklerimizi tatmak isteyenleri, evlerine alıp götürmek isteyenleri, Kuzguncuk’a yolu düşen herkesi beklerim.
Sohbet sırasında bir de çöp şiş dükkanı olduğunu söylüyor Ayça Hanım, Kozyatağı’nda “İnci’den İzmir Çöp Şiş” isimli dükkanını bilenleriniz vardır belki ama ben bilmiyordum. Beş yıl olmuş hem de açalı. Sizleri oraya da bekler kendisi.
Anlayacağınız bol bol yemeklerden konuştuğumuz, lezzetli bir sohbet gerçekleştirdik kendisi ile. Siz de hem sohbet etmek hem de lezzetlerinin tadına bakmak isterseniz adresleriniz belli.
Dükkanın adı meze olsa da meze dışında birçok yemek var. Kek, börek ve tatlı yapıyorlar. Yapıyorlar diyorum, çünkü üç kadın eli hazırlıyor bu lezzetleri. Trileçe, kabak çiçeği dolması, barbunya, enginar… Yok yok bu dükkanda.
Nereden aklınıza esti böyle bir yer açmak, yemek merakınız hep var mıydı dediğimde başlıyor anlatmaya. Yemek yapmayı seviyorum diyor. Mutfakta hiçbir şey düşünmüyorum, bana iyi geliyor. Terapi gibi. Yemek yaparken tamamen yemeğe odaklanıyorum. Ben tipik bir boğa burcuyum hem yapıyorum hem de yiyorum. Evde yemek yaptığımda misafirlerim gelecek yemeğimi yiyecek, bu hayat koşturmasında bu pek mümkün olmuyor ama yaptıklarımızı buradan sununca herkes tadına bakmış oluyor. Kiloyla meze satmak için açarken burayı eşten dosttan gelen şuraya iki masa at da geçerken oturalım bi çay içip bir şeyler yiyelim baskısıyla ben de gördüğün gibi iki masa koydum ve aynı zamanda oturulacak bir dükkan haline getirdim. Nasıl olacağını bilemediğimden olurda tutmazsa, batarsak küçük batalım düşüncesi ile böyle minik bir dükkanla başladım bir buçuk sene önce. Burada marketlerden satın aldığınız zeytinyağlı tatlarına rastlayamazsınız. Bir kadının elinden çıkan lezzetli mezelerimiz var çünkü. Tatlılarımızı, yemeklerimizi tatmak isteyenleri, evlerine alıp götürmek isteyenleri, Kuzguncuk’a yolu düşen herkesi beklerim.
Sohbet sırasında bir de çöp şiş dükkanı olduğunu söylüyor Ayça Hanım, Kozyatağı’nda “İnci’den İzmir Çöp Şiş” isimli dükkanını bilenleriniz vardır belki ama ben bilmiyordum. Beş yıl olmuş hem de açalı. Sizleri oraya da bekler kendisi.
Anlayacağınız bol bol yemeklerden konuştuğumuz, lezzetli bir sohbet gerçekleştirdik kendisi ile. Siz de hem sohbet etmek hem de lezzetlerinin tadına bakmak isterseniz adresleriniz belli.
Fotoğraf: Events Hill Photography
19 Haziran 2015 Cuma
Hakan Bulut ile neler neler konuştuk
Hakan
Bulut dediğimde akla ilk gelen Seksenler dizisindeki “Butik Ali” olsa da öncesi
ve sonrası var elbette. Buralara hiç de öyle soy ismi gibi bulutların üstünde
yol alarak gelmemiş. 19 yaşından beri ciddi bir uğraş içerisine girmiş. Klasik
aile düşüncesinden dolayı oyuncu olacağım değince resti görmüş. Kendi uğraşıyla
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne girmiş, eğitimini tamamladıktan sonra burada
hoca olarak çalışmaya başlamış. İlk oyununu izledikten sonra ailesi tamam artık
sen bunu çok istiyorsun diyerek restlerini geri çekmiş… Sonrası ise çok güzel
bir şekilde ilerlemiş… Nefes Vatan Sağolsun, Seksenler, Mandıra Filozofu ve
şimdi Yapışık Kardeşler projelerinden de anlaşıldığı gibi dört de dört doğru
projelerle karşımızda oldu. Beşinci projende yanlış yapma lüksün yok dediğim de
The Ritz Carlton Oteli’nin terasında boğaza karşı çayımızı yudumlarken, biraz
da nasıl biri olduğunu konuştuk. Kavga gürültüyü sevmem, düzeni ve yemek
yapmayı ama en çok da vosvosumla yolculuğa çıkmayı severim dedi. Bir de çok çalışmak
gerek, hırslı olmak değil de büyük hayaller kurmak gerek diye de ekledi.
İki yıl eğitimini burada tamamladın, sonrası nasıl ilerledi?
Aynı kurumda hoca asistanlığı yaptım, oyunlar oynadım, oyunlar yönettim. Yedi sene hocalık yaptım. Hocalık yaparken “Nefes Vatan Sağolsun” projesi geldi. Sonra tekrardan konservatuar sınavlarına girmeye karar verdim. O sırada Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda oynamaya başladım. O süre içerisinde “Seksenler” dizisi geldi, orada oynadım ve oynuyorum. Üç bölümlük girmiştim ve daha sonrasında devam ettim. O devam ederken Mandıra Filozofu oldu, ardından da Yapışık Kardeşler.
2001’den beri olan süreci çok hızlı anlattın, o zaman en başa dönelim ve ilk projen “Nefes Vatan Sağolsun” ile devam edelim. Nasıl oldu bu iş?
Şans mı dersin yoksa tesadüf mü bilmiyorum ama bir dönüm noktası oldu benim için. Halk Eğitim Merkezi’nde hocaydım, buradaki bir öğrencimizin Levent Semerci’nin kast direktörü olan kişiyle tanışıklığı vamış. Bir gün o öğrenci geldi, durumu anlattı; ne kadar çok kişi çekersek o kadar iyi olur diyerek bizden destek olmamızı istedi. Bölüm Başkanı’da yaparız dedi, sonuçta destek olacağız. Bütün öğrencilerle, okulun yanındaki kafeye gittik, çekimler oldu, bayağı da uzun sürdü. Arkadaş “hocam sizi de alalım.” değince alsanız ne olacak dercesine önce çekimser oldum. “Bana destek olun bari.” değince öğrencim tamam dedim, girdim. Kameranın karşısına geçtim, beş dakikalık konuştum umursamaz bir ifadeyle. Çünkü maaşlı bir devlet memuruyum. Maaşımı alıyorum, oyun yönetiyorum, oyunlarda oynuyorum, zaten bir şeyler yapıyorum. Fazlasını istediğimi o zamana kadar bilmiyordum. Neyse aradan bi 15-20 gün geçti bir telefon geldi; “Levent Semerci sizinle görüşmek istiyor .”dedi. Kafamdan tamamiyle sildiğim için aklıma bile gelmiyor o an Levent Semerci’nin kim olduğu. Sonra hatırlattıklarında anlıyor, tamam değip kapatıyorum telefonu. Filmim de oynamanı istiyorum değince de Levent Semerci ilk projem bu şekilde başlamış oldu.
Yaş on dokuz, aileye
rest çek, oyuncu olacağım de sonra hikayen başlasın…
Aynen öyle oldu evet… Babamın mesleği Broker’dı. Haliyle annem de babam da onun gibi takım elbisemi giyerek, giriş çıkış saati belli olan bir işe girmemi istiyorlardı. Bunun için de üniversiteyi kazanmam gerekiyordu. Bu yüzden de dershaneye gönderdiler beni. Uzun bir dershane dönemim oldu. Sınavlara giriyorum, istediğim okullar olmuyor, yeniden kayıt oluyordum. Bir gün kursa, üniversitelerden tanıtım için gelmişlerdi. Onlarla sohbet ettim, konservatuara nasıl girilir diye bilgi aldım. Barajı geçmem gerektiği söylenince, ben de dershaneyi hemen o dakika bıraktım. Bi arkadaşım sayesinde Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ni öğrendim, buraya gitmek istediğime karar verdim. Bunların hepsi bir günde oluyor bu arada. Ben kaydımı sildirdim diyorum ama tabi onlar silmemişler aileme haber vermişler ve eve gittiğimde beni annemle babam “Hayırdır?” diyerek tam da sizin de hayal ettiğiniz gibi karşıladıklarında; eğitim için bir yer bulduğumu, burada iki yıl tiyatro eğitimi almak istediğimi söyledim. Kabul etmediler, maddi desteklerini de çektiler ve madem senin kararın o zaman nasıl yapacağını da düşünmüşsündür diyerek rest çektiler. Ben nerdeyse sekiz ay kadar ki o zaman Fikirtepe’de oturuyorduk. Oradan Bahariye Caddesi’ndeki eğitim merkezine yürüyerek gidip geldim.
Aynen öyle oldu evet… Babamın mesleği Broker’dı. Haliyle annem de babam da onun gibi takım elbisemi giyerek, giriş çıkış saati belli olan bir işe girmemi istiyorlardı. Bunun için de üniversiteyi kazanmam gerekiyordu. Bu yüzden de dershaneye gönderdiler beni. Uzun bir dershane dönemim oldu. Sınavlara giriyorum, istediğim okullar olmuyor, yeniden kayıt oluyordum. Bir gün kursa, üniversitelerden tanıtım için gelmişlerdi. Onlarla sohbet ettim, konservatuara nasıl girilir diye bilgi aldım. Barajı geçmem gerektiği söylenince, ben de dershaneyi hemen o dakika bıraktım. Bi arkadaşım sayesinde Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ni öğrendim, buraya gitmek istediğime karar verdim. Bunların hepsi bir günde oluyor bu arada. Ben kaydımı sildirdim diyorum ama tabi onlar silmemişler aileme haber vermişler ve eve gittiğimde beni annemle babam “Hayırdır?” diyerek tam da sizin de hayal ettiğiniz gibi karşıladıklarında; eğitim için bir yer bulduğumu, burada iki yıl tiyatro eğitimi almak istediğimi söyledim. Kabul etmediler, maddi desteklerini de çektiler ve madem senin kararın o zaman nasıl yapacağını da düşünmüşsündür diyerek rest çektiler. Ben nerdeyse sekiz ay kadar ki o zaman Fikirtepe’de oturuyorduk. Oradan Bahariye Caddesi’ndeki eğitim merkezine yürüyerek gidip geldim.
Eee sonra resti geri çektiler mi?
Evet… O senenin sonunda bir oyun oynadık. İzlemeleri için ailemi de çağırmıştım.
Oyun
bittikten sonra ailem kulise yanıma geldi ve artık yapacak bir şey yok,
sen bunu istiyormuşsun dediler…İki yıl eğitimini burada tamamladın, sonrası nasıl ilerledi?
Aynı kurumda hoca asistanlığı yaptım, oyunlar oynadım, oyunlar yönettim. Yedi sene hocalık yaptım. Hocalık yaparken “Nefes Vatan Sağolsun” projesi geldi. Sonra tekrardan konservatuar sınavlarına girmeye karar verdim. O sırada Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda oynamaya başladım. O süre içerisinde “Seksenler” dizisi geldi, orada oynadım ve oynuyorum. Üç bölümlük girmiştim ve daha sonrasında devam ettim. O devam ederken Mandıra Filozofu oldu, ardından da Yapışık Kardeşler.
2001’den beri olan süreci çok hızlı anlattın, o zaman en başa dönelim ve ilk projen “Nefes Vatan Sağolsun” ile devam edelim. Nasıl oldu bu iş?
Şans mı dersin yoksa tesadüf mü bilmiyorum ama bir dönüm noktası oldu benim için. Halk Eğitim Merkezi’nde hocaydım, buradaki bir öğrencimizin Levent Semerci’nin kast direktörü olan kişiyle tanışıklığı vamış. Bir gün o öğrenci geldi, durumu anlattı; ne kadar çok kişi çekersek o kadar iyi olur diyerek bizden destek olmamızı istedi. Bölüm Başkanı’da yaparız dedi, sonuçta destek olacağız. Bütün öğrencilerle, okulun yanındaki kafeye gittik, çekimler oldu, bayağı da uzun sürdü. Arkadaş “hocam sizi de alalım.” değince alsanız ne olacak dercesine önce çekimser oldum. “Bana destek olun bari.” değince öğrencim tamam dedim, girdim. Kameranın karşısına geçtim, beş dakikalık konuştum umursamaz bir ifadeyle. Çünkü maaşlı bir devlet memuruyum. Maaşımı alıyorum, oyun yönetiyorum, oyunlarda oynuyorum, zaten bir şeyler yapıyorum. Fazlasını istediğimi o zamana kadar bilmiyordum. Neyse aradan bi 15-20 gün geçti bir telefon geldi; “Levent Semerci sizinle görüşmek istiyor .”dedi. Kafamdan tamamiyle sildiğim için aklıma bile gelmiyor o an Levent Semerci’nin kim olduğu. Sonra hatırlattıklarında anlıyor, tamam değip kapatıyorum telefonu. Filmim de oynamanı istiyorum değince de Levent Semerci ilk projem bu şekilde başlamış oldu.
16 Haziran 2015 Salı
Sizin de bir minyatür bahçeniz olsun
Ziraat Mühendisi Burcu Hanım ile Mimar Eşi Onur Bey Minyatür bahçeler hazırlıyorlar. Kendilerini sosyal medya sayesinde keşfettim. Do Design Office çok güzel bahçeler yapıyorlar. Daha doğrusu aklınızdaki dünyayı bir fanusun içine bahçe teması üzerine oturtuyorlar. Eşe dosta değişik hediye arayışındaysanız instagram hesaplarına mutlaka bir göz atın.
Minyatür bahçe fikri ne zaman nasıl oluştu?
Minyatür Bahçe sanatı, ilk kez dünyada Çin'de uygulanmış olup, dönemin İmparatoru için Han Dynasty'de yapılmıştır. Bu bahçenin yapılma amacı: imparator penceresinden tüm saray bahçesini göremediği için yanı başında bir minyatürünün olmasını istemiş ancak kullanılan tüm bitkilerin canlı olmasını emretmiştir. Dönemin botanik bilimcileri de aynı ya da benzer bitkilerin minyatürlerini yetiştirerek bahçenin temsili bir minyatürünü yapmışlardır. Günümüzde mini bahçeler hayallerin ötesindeki bir dünyayı yanı başımıza taşıyor. Özellikle kapalı alanlarda doğa ile iç içe olabilecek bir imkan yaratıyor. Bizde bu fikirden yola çıkarak kişiye özel, tamamı canlı bitkilerden oluşan ve el yapımı minyatür objeler ile hayallerde yer alan mekanları veya anları minyatür olarak size sunuyoruz. Bahçelerimizde büyük bahçelerde de yapılan sulama, budama, çim biçme gibi pek çok kültürel işlemi yine yapabilecekler.
Minyatür bahçeleri kimler yapıyor, sizi tanıyalım?
Ben Ziraat Yüksek Mühendisiyim, ismim Burcu Pelin Ataç, 30 yaşındayım. Trakya Üniversitesi Ziraat Mühendisliği programından 2007’de mezun oldum, daha sonra ara vermeden Bahçe bitkileri bölümünde meyvecilik alanında yüksek lisans yaparak 2009 yılında mezun oldum. Çeşitli özel ve kurumsal firmalarda iş deneyimi edindikten sonra kendi işimi yapmaya karar verdim. Eşim Mimar Onur Ataç, Fethi Toker Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden 2010'da mezun oldu. 30 yaşında. 2 yıl özel sektörde çalışıp deneyim edindikten sonra Mimarlık ve dekorasyon alanında faaliyet gösteren Do Design Office firmasını kurdu, 2013 yılında benim katılımım ile Peyzaj tasarımı, organik tarım danışmanlığı ve Minyatür bahçe alanları da eklenerek aynı şirket üzerinde birlikte çalışmaya devam ediyoruz.
Size nereden ulaşabilirler?
Müşterilerimiz Instagram ve Facebook sayfamız üzerinden, web sitemizden, reklam verdiğimiz dergilerden ve tavsiye ile daha önce bizimle çalışan kişilerden bize ulaşabiliyorlar. Ancak sanırım en büyük iletişim ağı yine instagram üzerinden kuruluyor. Tasarım konusunda eşim ile birlikte tüm objeleri kendimiz yapıyoruz ve müşterinin talepleri doğrultusunda değerlendiriyoruz. Genelde ahşap ve seramik malzeme kullanıyoruz ancak yine talebe göre plastik ve metal de kullanabiliyoruz. Tabi tamamı sudan ve diğer etmenlerden zarar görmeyecek özel vernikler ile kaplanıyor. Ziraat Yüksek Mühendisi olarak elbette kendi bitkilerimi yetiştirmek, bonsai sanatı ile iç içe olsak da yine sipariş miktarının arttığı dönemlerde dışarıdan tedarik etmek durumunda kalıyoruz, stokta var mı yok mu gibi stresler yaşamamak için kendi üretim serama ihtiyacım var hem de çok.
3 Haziran 2015 Çarşamba
KadınMag sordu, ben cevapladım...
Sıradışı kadınların sitesi KadınMag, Anne Bebek Dergisi'nin nasıl hazırlandığını, kapak çekimlerimizin nasıl geçtiğini, benim dergiciliğe nasıl başladığımı sordu, ben de cevapladım... Keyifli röportaj için Nurhan Demirel'e teşekkür ederek sizleri yani merak edenlerinizi röportajımızı okumanız için linke tıklamaya davet ediyorum... www.kadinmag.net
Fotoğraf: Miray Küçükçay
Fotoğraf: Miray Küçükçay
2 Haziran 2015 Salı
Anne Bebek Dergisi 174/Haziran Sayısı Bayilerde
Bu ay çok havalı, havalı olduğu kadar da yakışıklı bir bebek ile çekimlerimizi
gerçekleştirdik. Henüz daha yaşını
doldurmamış olan Ali Aslan çekimlerimiz sırasında ne yaptıysak bize güzel
gözlerinin daha da güzelleşmesine sebep olacak gülen yüzünü göstermedi. “Bu
kapağınız da böyle ciddi bir bebek fotoğrafı olsun.” dercesine tamamladığımız
çekimlerin sonunda “Tamam bitti” dediğimiz anda sanki anlamış gibi gülücüğünü
attı ve gitti. Biz de kendisine gülüşün yüzünden eksik olmasın diyoruz.
Hazırlayan: Aslıhan GÜNDÜZ
Fotoğraf: Şahver Koçulu
Kapak kıyafetleri: Gözlük, beyaz t-shirt, şort: Panço , Pembe tshirt: Debenhams, Bahçe aksesuarları: Tepehome
Kapak kıyafetleri: Gözlük, beyaz t-shirt, şort: Panço , Pembe tshirt: Debenhams, Bahçe aksesuarları: Tepehome
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)